Gözkapağı ameliyatları en sık yapılan estetik ameliyatlar arasında her zaman ilk üç sıradadır. Uygun ellerde cerrahi çok yüz güldürücü sonuçlar verir ve sorunsuz bir biçimde iyileşir, ancak iyileşme süreci gerektiren cerrahi girişimlere herkes sıcak bakmayabiliyor. Bazı kişilerde ise gözkapağı problemleri ameliyatsız yöntemlerle de halledilebilecek derecede hafif olabiliyor.
Son yıllarda gittikçe artan biçimde göz çevresinin cerrahi dışı yöntemlerle tedavisinden bahsedilmekte ve bu yöntemlere ciddi bir talep patlaması yaşanmakta. Sık başvurulan Ameliyatsız Gözkapağı Estetiği yöntemleri şunlardır;
sıkça gündeme gelmektedir. Acaba bu tedaviler ne kadar gerçekçi? En önemlisi, internette bahsedildiği şekilde herkes ameliyat olmaksızın bu yöntemlerle estetik bir görünüme kavuşabilir mi?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, cerrahi gerektiren hastalarda cerrahinin yerini hiçbir şey tutamaz. Yani cerrahi gerektiren bir hastada bahsi geçen yukarıda ki yöntemlerle cerrahiye eşdeğer sonuç elde etmek mümkün değildir.
Ne var ki, tek başına cerrahinin de mükemmel sonuç elde edemeyeceği bazı deformasyonlar vardır ve tecrübeli cerrahlar bu durumlarda cerrahi dışı tekniklerden faydalanırlar. Bunların başında botulinum toksin ve dolgu uygulamaları gelmektedir.
Amerika’lı bir göz doktoru olan Dr. Alan Scott tarafından 1970’lerin başında geliştirilen botulinum toksin uygulamasının ilk kullanım amacı, şaşılık ve göz çevresinde istemsiz kasılmaları tedavi etmekti. Yıllar boyunca yüzlerinin bir yarısındaki kasılmalar için tedavi olan hastaların o taraftaki çizgilerinin derinleşmediği ve o yarının daha genç kaldığı fark edilince, 1980’lerden itibaren yüz gençleştirmede çığır açan bir çağ başlamış oldu.
Günümüze kadar on milyonlarca kez uygulanan ve her yıl 1 milyondan fazla kişinin ilk kez uygulattığı botulinum toksini, oküloplastik cerrahide vazgeçilmez bir yardımcıdır. Ameliyatlarla kombine olarak kullanılabildiği gibi, tek başına göz çevresinin gençleştirilmesi ve özellikle kaşın şekillendirilmesinde oldukça faydalı bir yöntemdir.
Alt kapaklardaki mor halkalar ve çökmelerin varlığında, cerrahi gerektirmeyecek düzeydeki problemlerde uygulanan göz çevresi dolguları, kullanılacak materyalin hazır şırınga içerisinde gelmesi ve muayene koltuğunda yapılacak kısa bir uygulamanın ardından kişinin normal yaşantısına devam edebilmesi açılarından avantajlıdır. Dolgularla üst kapaktaki çökmelerin düzeltilmesi, kaş dokusunun dolgunlaştırılarak kapak üzerindeki sarkmaların toparlanması da mümkündür.
Göz çevremiz için radyofrekans, ultrason, dermaroller gibi invazif olmayan cerrahi dışı yöntemlerden de sıkça faydalanırız. Bu tedaviler ameliyat alternatifi olmayıp, ameliyat gerektirmeyecek hafif sarkmalar ve çizgilenmelerde başarılıdırlar. Benzer şekilde bir dönem örümcek ağı diye de popülarize edilmiş olan, günümüzde değişik ticari isimlerle tanıtılan ip uygulamaları ve ip askı yöntemleri, lazerle veya kimyasallarla cilt soyma/yenileme işlemleri ya da plazma cihazı uygulamaları da ameliyat alternatifi değil esasen destek tedavilerdir.
Tüm bu ameliyatsız göz kapağı estetiği uygulamaları, henüz ameliyat gerektirmeyen kişilerde önleyici, koruyucu tedavi imkanı sağlamakta ve belli aralıklarla tekrar edilmeleri gerekmektedir. Uygun hastalarda bu yöntemler iyileşme süreci gerektirmemesi ya da bu sürecin kısa olması, morluk olmaması ya da çok az olması, dikiş alımı gerekmemesi, yara izi riski olmaması adına avantajlara sahiptirler.
Özetle, gözkapağı estetiğinde ameliyatlı veya ameliyatsız olarak çeşitli yöntemlerle güzel sonuçlar almak mümkündür. Ön değerlendirmenizi yapacak doktorunuzun hem cerrahi hem cerrahi dışı yöntemlere hakim olması, size en uygun olan tedaviyi sunma imkanını sağlayacaktır.
Cerrahi gereken durumlarda alternatif yöntemlere yönelmek para ve zaman kaybına yol açarken, cerrahisiz yöntemlerle halledilebilecek problemleri cerrahi ile çözmeye çalışmak da akıllıca olmayacaktır. Pek çok durumda ise cerrahi harici yöntemlerle desteklenmiş olan başarılı bir göz kapağı estetiği ameliyatı en mükemmel sonucu vermektedir.